Yeni iş düzeninde bize ne iyi gelir?

Kimimiz ofislerimize geri döndük, kimimiz halen evden çalışıyoruz. Kimimiz de ofise dönüş hazırlığı yapıyoruz.

Oldukça uzun bir süredir uzaktan çalıştık. Belki de halen daha aramızda buna devam edenler var.

Belirsizlik ve bilinmeyen içindeyiz.

“VUCA” iyice kendini gösterdi.

Volatility = Değişkenlik, Uncertainity = Belirsizlik, Complexity = Karmaşıklık, Ambiguity = Muğlaklık.

Kavram da global anlamda dönüşmüştü aslında:

Vision = Vizyonerlik, Understanding = Anlayış, Clarity = Açıklık, Agility = Çeviklik.

 (VUCA hakkında daha önce yazmıştım: https://www.yesimerman.com/vuca-dunyasi/)

VUCA detayından öte özellikle, bu karantina sonrası dönemde adaptasyon için hepimize iyi geleceğini düşündüğüm noktaları 3 ana başlık altında toplayarak paylaşmak istiyorum:

  1. Değişime açıklık
  2. Öngörülü olmak
  3. Duygusal dayanıklılık

Değişime Açıklık:

Yaşadığımız değişim global bir değişim. Yalnız değiliz, hepimiz benzer süreçlerden geçiyoruz. Öncelikle, bunu kabul ederek başlamak en temeli. Ancak, o zaman başta kendimize sonra çevremize destek olabiliriz. Son aylarda hayatımızda çok şey değişti; birçok farkındalık yaşadık. Önümüzdeki döneme de bu anlamda ne kadar çok öğrenme ve deneyim kazanma gözüyle bakarsak, zorlukları gelişim fırsatları olarak görebilirsek o kadar yaratıcı olabilir ve katkı sağlayabiliriz. Burada, etkili iletişim için bize faydalı olabilecek temel unsurlar; yüksek empati, etkin dinleme ve güçlü sorular sormak. Bunlara odaklanarak,  ekipler arası ilişki ve işbirliğini kuvvetlendirmeye çalışabiliriz.

 Öngörülü Olmak:

Hedef ve stratejileri yeniden oluştururken, potansiyeli ölçümlemek ve alternatif senaryolara göre planlama ve hazırlık yapmak bu dönemin en kritik yetkinliklerinden. Bunu yaparken de ilgili tüm koşulları gözden geçirmek, etki alanlarını tespit etmek ve sorumlulukları yeniden paylaşmak son derece önem taşıyor. Burada bize faydalı olabilecek temel unsurlar da üretilen tüm fikirlere değer vermek ve değerlendirmek; karşılıklı anlayış ve güven ortamı yaratmak. İnsanlar görülmek ve değer verildiğini hissetmek istiyor. Ekipler için bunu sık sık hatırlayarak; motivasyon, takdir ve bağlılığı özellikle bu dönemde daha çok önemsemek gerekiyor.

Duygusal Dayanıklılık:

Hem bireysel hem kurumsal olarak geçerli olan, bu dönem sıkça duyduğumuz bir kavram duygusal dayanıklılık. Duygusal dayanıklılık, özellikle zorlandıkça karşımıza çıkıyor; büyük değişim dönemlerinde güçlü olma ve ayakta kalma becerisi olarak tanımlanıyor. Bunu sağlayabilmenin temel unsurları ise olanı kabul etmek, umudunu yitirmemek, optimist yaklaşmak ve yapıcı olarak çözüm üretmek. İşte, bunun için de içinizdeki çocuğu görmek ve duymak son derece etkili. Gerçekten ne hissediyorsunuz, ne istiyorsunuz bunu kendinize sormak, kendinizi farketmek ve iç sesinizi dinlemek… Bunun için günde belki sadece 10-15 dakika bile kendinize özel vakit ayırarak, sadece kendiniz için bir şey yaparak duygu birikimini önleyebilir ve ihtiyacınız olan duygusal çevikliği sağlayabilirsiniz.

Zor zamanlarda bana da kişisel olarak iyi gelen, çok sevdiğim bir söz ile sonlandırmak istiyorum yazımı:

“Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın. Çünkü bir çocuğun bir yetişkine öğretebileceği 3 şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak, istediği şey için var gücüyle dayatmak.” Paulo Coelho

 Anda kalın, sevgiyle kalın.

 Yeşim Erman

Leave A Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir