Algılamak
“Deneyim başımıza gelenler değil; aslında başımıza gelenleri nasıl yorumladığımızdır.” demiş Aldous Huxley.
Olanı olduğu gibi değil, kendi düşündüğümüz gibi algılama meyilimiz var. Yaşadıklarımızdan anlam(lar) çıkarıyoruz. İhtiyaç ve isteklerimize, bu anlamların kaynağı olarak inançlarımızdan ve alışkanlıklarımızdan gelen tepkilerle cevap veriyoruz.
Örneğin, ilişkisi olmayan yalnız olan bir kişi kendini, soğuk, ilgisiz ve kendisi için hep yanlış kişileri hayatına çektiğine ve bu yüzden ilişkilerinin uzun sürmediğine inandırırsa, aslında gerçekte kendisinin de empati yapmadığını, sadece kendi odaklı yaklaştığını kolay kolay göremeyebilir.
Bir başka örnek olarak, yöneticisinin son dönemde kendisinin telefonlarına dönmemesinden ve birebir toplantıları erteleme sıklığının artmasından kendisi ile iletişim kurmak istemediğini düşünen bir çalışan aslında yöneticinin özel hayatında yaşadığı sorunlardan ve ciddi iş yoğunluğundan dolayı iş – özel hayat dengesi kurmakta zorlandığını algılamayabilir.
Büyük bir puzzle düşünün. Bir çok parçası vardır değil mi? Her bir parça ayrı ayrı önemlidir. Bütünü oluşturur. Büyük resme bakmak, bütünü görmek ve değerlendirmek bu noktada çok kıymetli.
Ayrıca; gerçekliğin tespiti için: zannetmemek, farz etmemek de önemli. Bu anlamda, sormak, konuşmak, iletişim kurmak, kendini gözlemlemek, çok yönlü düşünmek, değerlendirmek sürece yardımcı.
Noktalarken, size bir soru bırakmak istiyorum;
Hayatınızda hiç farkında olmadığınız şeyler olduğunun farkında mısınız? 🙂
Sevgiler,
Yeşim Erman