Alma Verme Dengesi

Sürekli birşeyler isteniyor, birşeyler bekleniyor yaşarken. Peki ne yapılıyor karşılığında?

Mesela, kilo vermek isteniyor, sağlıklı yiyip, hareket ediliyor mu düzenli ve istikrarlı?

Bolluk bereket artsın isteniyor; ihtiyaç duyulmayan kıyafet, ayakkabı, eşya ihtiyacı olanlarla paylaşılıyor mu, yardıma ihtiyacı olana sadaka veriliyor mu, sokak hayvanları besleniyor mu?

Güleryüz bekleniyor; çevredekilere içten bir selam ile gülümseniyor mu?

Saygı bekleniyor, saygı gösteriliyor mu?

Ya da tam tersi.

 

Yardım etmek seviliyor diyelim, peki yardım isteniyor mu? Yardım istemekten çekinir genellikle. Minnet duymak zor gelebilir.

Alma verme dengesi tam bir terazidir. Biri olmadan diğeri olmaz.
Sen bu terazinin neresindesin düşündün mü? Yani dengen ne yöne doğru?
Hep veren mi, hep alan mısın?
Çok veren az alan mı ya da tam tersi?

Hem veren hem alan mısın yoksa?

Bu konuda bazı temel kurallar var, ben 3 maddede özetledim kolay toparlanması için:

1) Evrenin boşalt, dolsun kuralı. İyilik yaptığında verme enerjisi boşalır, aynı şekilde iyilik alma enerjisine yer açılır. Tabii tam tersi de söz konusu. Kötülük ya da olumsuzluk (öfke, yargı, kıskançlık, vb.) verdiğinde de onlar için yer açılır. Seçim senin.

2) Dönüştürmek mümkün. Olumsuzu olumluya dönüştürmek kendi elimizde. Olumlu birşey çekmek için olumsuzu bırakmak yeterli. Size değer veren iyi niyetli dost istiyorsanız; size anlamayan, size iyi gelmeyen, enerjinizi çalan kişilerden uzaklaşın ki onların yerine size gerçek anlamda kıymet veren kişiler olsun hayatınızda. .

3) Akış… Alma verme denge olmasının yanı sıra aslında bir enerji. Emek verdiğiniz herhangi bir konuda, karşılığını maddi ya da manevi olarak almanız bu enerjiyi dönüştürür ve akışı sağlar. Böylece hem potansiyel hem de performans artar. İşleriniz daha iyi ve yolunda gider. Hatta, yol açılır. Bunu gözlemleyebilirsiniz hayatınızın her alanında. Tam tersi olduğu sürece, tıkanıklıklar, dar boğazlar, kısır döngüler yaşanma olasılığı artar.

Bir de bonus var.

 

 

Ezoterik bir öğretiden örnek vereceğim:

‘Annesi, çocuğuna bir şeker verir ve çocuk şekeri alır, kabul eder. Eğer bu kabul, ‘şeker’ odaklı olursa çocuk tam olarak sadece şekeri yediği an alacağı hazza odaklanır ve algısı fiziksel açlığının doyurulması olur. Şekerin tadı, aroması, ağzında nasıl dağıldığı gibi noktalarda kalır hisleri. Fakat çocuk ona ‘şekeri veren’ yani annesi odaklı kabul ederse o şekeri, annesine olan minneti ile içsel bir haz, bir huzur duyar, daha derin bir mutluluk yaşar. Annesinin çocuğa şeker verirken ki durumu da benzer olarak anlatılır.’

 

Herhangi bir karşılık beklemeden vermek ya da almak, o kişiyi mutlu etmeyi düşünmek, iyilik yapmak, emek vermek, alınanın verilenin ismine-cismine takılmamak, kişiye değer vermek herşeyden bağımsız olarak hep vardır, hep oradadır. Beklenti yoktur o zaman. Ayrıdır bu. Karşılıksızdır. Sevgi ve içtenlik vardır. Bütünlük vardır. Sen vardır, ben vardır, biz varızdır…

Bu da bonus kısmı alma-vermenin.

Bu bolluğu, bereketi, verimi, hazzı, mutluluğu her daim artırır.

Haydi, bugün hayatınıza bir bakın. Hem aldığınız hem de verdiğiniz anlara, duygulara odaklanın. Farkına varın; denge ve dengesizlik nerelerde? Ve hep hatırlayın, bunu istediğiniz şekilde dönüştürmek sadece ve sadece sizin elinizde…

Leave A Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir